Selvi ve Nursel Öğretmen Tutuklandı

Sabah öfkeyle alana doğru yola çıktım. Hava güneşliydi. Tam protesto havası.  Dün Bakırköy' de işini isteyen Nursel ve Selvi öğretmen tutuklanmıştı. Daha önce kurtarabildiğim dövizlerden Anayasa Madde 34 ü yanıma aldım. Yürürken okumak isteyen insanların önünde durarak yada yavaşlayarak geçtim. Çünkü bazıları onlara baktığımı görünce bakmıyormuş gibi yapıyor. Bazen gizlice bakan birilerini fark edince  çaktırmadan ayakabımı bağlıyormuş gibi yapıyorum. Okumaları için yeterli bir süre bekliyorum. Berberin önünde durup konuştum. Güler yüzle karşıladı. " Hadi bakalım kolay gelsin." Desi. Evimle işyerim arası yaklaşık 800 metre. Okulumun yanındaki belediye meydanı yeni işyerim sayılır. Berberden geçtikten sonra Atatürk caddesine çıktım. Orası okuluma bisikletle gittiğim cadde. Eyleme giderken o yolda üzülürüm. Yüzümdeki öyle bi duyguydu ki, biraz vicdanı olan hiç kimse beni durduracak kadar gaddar olamaz. Düşünün, gözleri dolu, elinde döviz, kimsenin yüzüne bakmadan, yürüyen uzun boylu bir adam. Aslında İnsanların yüzüne uzun zamandır bakmıyorum. Kendimden değil onlardan utandığım için. Çünkü kendilerine sunulan bu yaşamla yetindiklerini bilmek acı veriyor. Herkesin gelecek planları neredeyse aynı. Ödül ve ceza yöntemiyle sürü gibi yaşatılıyoruz. Bir sabah erken istanbulda metrobüse binmiştim. Yirmi yaş üstü asık suratlı insanlardık. Hepimiz ayaktaydık. Ve kimse mutlu değildi. İnsanları böyle araçlarla çalışmaya göndermek için eli kamçılı zebanilere ihtiyaç vardır. Zebani korkusu yoktu. İşsizlik korkusu vardı. Cezamız buydu. Ödülümüz de hayallerimizi gerçekleştirmek için kazanacağımız lanet olası paraydı. Fasizmden herkes mağdur ama neredeyse kimse ses çıkarmıyor. Kenarda oturan bir şarapçı evsizi gördüm. Adam benim boyumda ve yaşımda.  Önceleri de onu görünce "Bir gün ben de onun gibi olucam." diye düşünmüştüm. Neden hakkını aramak için mücadele etmez. Sanırım o da halinden memnun. Ben olsam kaymakamlığın önünde yatardım. Sonra Esnaflarla konuştum. Öfkemin sebebini anlattım. Geçen hafta Selvi ve Nursel öğretmen desteğe gelmişti. Onları da bazı esnaflarla tanıştırmıştım. Tutuklandıklarını duyunca onlar da öfkelendiler. Büyükçe bir kağıt alıp alana geldim. Anayasa madde 34 Herkes önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiprir. Yazılı mukavvayı yere koydum. Herkes görsün. Malesef çoğu insan bunu bilmiyor. "İzinsiz gösteri yapıyolarmış." diye gösteri yapanları kötülüyorlar. Halk da izin almak gerektiğini sanıyor. Çoğunluk yasayı öğrenip saygı göstermek yerine amire saygı göstermeyi tercih ediyor. Sonra kağıdı serip yapıştırdım. Başladım yazmaya."İŞİNİ İSTEMEK SUÇ DEĞİLDİR  SELVİ VE NURSEL ÖĞRETMEN SERBEST BIRAKILSIN" Yazacaktım. İşini istemek suç değildir yazdım ki arka yanımda iki çift soğuk ayak belirdi. Ayakların birine yakın yerden "Engin hadi toplan" diyen bi ses duydum. Alanda kimse yoktu. Ayağa kalktım yüzlerine bakmadan yazımın fotoğrafını çektim. Çünkü ona da zaman olmuyor bazen. Sonra onlara döndüm. "Selvi ve Nursel Öğretmen Serbest Bırakılsın yazana kadar izin verin" dedim. Yaşlı olanı "Veremeyiz" dedi. Onlar yazımı toplamaya başlarken "Ne kadar çabuk geldiniz" dedim. "Kameradan haber geldi, yakındaydık." Dedi. "Ohal kalkmadı mı?" Dedim. "Ohallen ilgisi yok emirler böyle" dedi. "Emirler yasadan üstün mü?" Dedim. "Emre karşı gelemeyiz. Mahkemeye başvur. Dönenler oldu." Dedi. "Başvurdum iki buçuk yıldır bekliyorum. Ne yiyiyip ne içecem." dedim. "Dönennler nasıl döndü." dedi. "Dönenler de terorist damgasi yedi onlar da mağdur." dedim. Ayrıca alana çıkmadan bekleyerek dönenler göreve başlayınca iyice sus pus olur. Örneğin bizler (camiyi gösterip) din egitiminin camide bilimin de okulda yapılmasını savunanlarız. Bu arada genç polisin gözlerine bakarak " yanlış mı" diyerek onay bekledim. Pek belirgin olmayan bir onay aldım sanki.  "Bekleyerek dönenler amirlere tam biyat edecekler. Zira şimdiden susarak bunu gösteriyorlar." dedim.  Bu arada yerdeki dövizleri fazla zarar vermeden topladılar. Yaşlı olan Bize zorluk çıkarıyorsun dedi. "Yüz kırk bin insan hukuksuzca açlığa mahkum edilmiş sen kendine zorluk çıkmasın mı istiyorsun" dedim. "Mahkemeye başvur. Hem böyle yaparsan göreve dönünce de sıkıntı yaşarsın" dedi. "İş yok güç yok meydana çıkmayalim da ne yapalım. Hem on binlira maaşlı iş bulsam bile öğrencilerimi bırakmak istemiyorum. Böyle beklersek hiç dönemeyeceğiz. Şu yaptığımı bütün ihraçlar bir defa yapsaydı çoktan dönmüstük. Sizde uğraşmazdınız ben de. Onlar hiç ses çıkarmadıkları için meydana çıkanlar gereğinden fazla bedel ödüyor. Uyaptaki davalarımı aşağı doğru bir iki defa kaydırıyorum." Deyince polis gülümsedi. "Neyden açıldı." Diye sordu. "2911 ama hepsonden beraat ediyorum. Herkesi korkutunuz. Meydana Çıkanlara da bunları yapıyosunuz." dedim. Dövizleri ellerinden aldım. Eve doğru yürümeye başladım nedense gelirkenki öfkem kaybolmuştu. Berberin yanından geçerken durdum. Halimi görünce şaşırdı. Emirle suç işleyenlerle diyoloğumuzu anlattım. Güldü. Bu yazıyı içeri girmeden balkonda yazdım. Şimdi İçim biraz daha huzurlu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nasıl Yapmalı'yı Nasıl Vermeli

KÖR TESTERE

İŞİMİ GERİ İSTİYORUM YAV!