SEVGİLİ ÖĞRENCİLERİM HALKIMIZI SEVİN, HÜKÜMETE BENZEMEYİN.

Dün saat beş sularında protestoya çıktım. Alana giderken çöplerin yanından karton koli alıp geçerdim. Ama üç dört çöp gezmeme rağmen bulamadım. Sonra ozalitçiye uğradım. Artık kağıt aldım. Ozalitçi ücret almadı. Zaten hiç almıyor ki. Ev koli bantıyla dolu ama çantama koymamışım. Kırtasiyeye uğradım. Onlar da hep indirim yapıyor. İndirim yaptıklarını da söylemiyolar. Örneğin üç lira ödüyorum. Yolda etikete bakıyorum beş lira yazıyor. Sonra dövizi yazmak için belediyenin yakınindaki bir alana geldim. Burası protestoma hazırlık alanıdır. Gölge ve sakin. Yerdeki ağaç yapraklarını ayağımla temizlerken "Abi , Abi" diyen bi ses duydum. Önce sesi duymazdan geldim. Zira böyle seslenişler genelde"Ne olur burda yazma abiyle " devam ediyor. Ses yine geldi. Daha yükselmişti. Baktım ki benden yaşça  daha büyük bi adam elindeki süpürgeyi kaldırıp "Bununla süpür dedi." Çok duygulandım. Kovulmaya hazırlanırken yardıma uğradım.

Kağıt ücretsiz

Bant indirimli, 

Alan süpürgeli

E tabi direnmeli

Her sey direnişe çağırıyor sanki. Neyse alanı süpürüp süpürgeyi iade edip teşekkür ettikten sonra Adam yanıma geldi. Dövizimi okudu. "SEVGİLİ ÖĞRENCİLERİM HALKIMIZI SEVİN, HÜKÜMETE BENZEMEYİN." Ayaküstü sohbet ettik. İstanbul seçimini konuştuk. "Yolsuzluklar ortaya çıkmasın diye İstanbul' u vermiyolar dedi. Sonra dövizi toplayıp alana geldim. Yerimde kan bağış otobüsü vardı. Böyle durumlarda karşıya geçiyorum. Yere yapıştırırken beni seyreden bir adamdan yardım istedim. Birlikte yapıştırdık. Ve oturmaya başladım. Yaklaşan ilk ilgiliden fotoğrafımı çekmesini istedim. Aksi halde emirle suç işleyenler fırsat vermeyebilir. Bir kadın ve kızı ilk gelenlerdi. "Hala bitmedi mi bu zulum ya!" "Beni tanıyor musunuz?" Dedim. "Evet iki yıl önce de görmüş hatta paylaşmıştım." dedi. Tekrar paylaşmak için fotoğrafımı çektiler. Sonra 45 yaşlarında bir adamla uzun sohbet ettik. Oğlu hükümet tarafından mağdur edilmiş. Sonra dövizi alanda bırakarak ayrıldım. Sendikada kitap imza etkinliği vardı. Khk zulmüne uğrayanların yazdığı bi kitap tanıtılacaktı. Tanıtımda uzun zamandır görüşmediğimiz arkadaşlarla görüştük.

Kayığımın altındaki deliği onarmak için erken ayrıldım. Onarım henüz bitmisti ki Kızım Sıla aradı. "Baba eve polis geldi sana tebligat imzalatacaklarmış." dedi. Telefonu polise vermesini istedim. Telefondaki ses o sesti. Alanda karşıdan bağırarak  "Engiiin" diyen ses. Hani o "Engin Hoca"bile demeyen ses. "Bi tebligat var sana imzalatacaz." Dedi. "Tebligatı postacı getirsin" dedim. "Yok savcıdan emir var. Neredeysen oraya gelelim" Dedi. Kesin gözaltı yapacaklar diye düşündüm."Belediye meydanina gelirim." dedim. "Tamam biz ordaki kafede bekliycez dedi." Gitmesem akşam eve gelirler. Belediye meydanını seçtım çünķü gözaltına alınırken tanık bulabileceğimi düşündüm. Zira bir defasında  hiçbir direnme göstermediğim halde iki polis birbirine tanık oldular kamera görüntüsünü de vermediler. Dava açtırdılar polise mukavemetten. Ramazan Hocayı ve Yüksel Hocayı arayıp durumu bildirdim. Sağolsunlar hemen meydana geldiler Alirıza hoca ve eşi de geldi. Polisler yandaki kafede beklemişler. Üç polis vardı. Amir olan engin sen rahat durmuyosun anlamında bir söz söyledi. Ona "Ben gayet normalim. İşi ikibuçuk yıldır hukuksuzca elinden alınan mahkemeye dahi çıkarılmayan bir öğretmenin yapması gerekeni yapıyorum " dedim. Söylediklerimi garsonlar da dinledi. Savcının ifade istediğini  karakolda ifade alacaklarını söylediler. "Gözaltımı yapacaksınız" dedim yok dediler. "Önce tebligat dediniz, şimdi ifade diyorsunuz, karakoldada gözaltı dersiniz." dedim. "Yok gözaltı olsa böylemi geliriz."dediler. Araca bindirip hastaneye getirdiler. Alkol testi de yaptırdılar. Oradaki doktor, hemsire ve hastalarında duyabileceği uygun bir ses tonuyla "Protesto yapan bir öğretmene alkol testi yapıyorsunuz dedim." Bunu söylerken keyfiliği herkese duyurmak istedim. Sonra araca tekrar bindirip karakola götürürken yolda "tebligat var." Diyene " Neden bana dögruyu söylemiyorsun dedim." "Belki gelmezsin "dedi. "Ben yirmi yıllık bir öğretmenim burada herkes tanıyor ve güveniyor. Adresim belli." dedim. "Ben de yirmi yıldır burda çalışıyorum beni de severler " Dedi. "Senden korktukları için seviyorlar." dedim. Hakikaten de davranışları sokaktaki insanlara korku salıyor. Yolda dürüm almak için durakladılar. Restorantlardaki çalışanların ona özel ilgi gösterdiklerini gördüm. Ne kötü bir durum. İnsanlar size ilgi gösteriyor ama korkudan. Çocukken mahalle maçında bir arkadaşımla tartışmış ve onu yere düşürmüştüm. Diğer arkadaşlarımın bana korkuyla baktıklarını unutamıyorum. Güvenlerini yitirmiştim. Neyse sonra karakola getirdiler. Üst araması ve ifade aldılar. Tutanakta 301. Madde yazıyordu. Bu madde Devleti ve organlarını aşagılama suçudur. Genellikle Aydınlara ve, Gazetecilere verilen bi cezadır. Bu ceza ülkemizi dünyaya rezil etmiş bir cezadır. Hrant dinke de verilmişti. Barodan avukat istedim. İfademi savcılıkta vereceğimi yazdırdım. Avukat sadece eleştiri hakkını kullandığımı söylememin yeterli olacağını söyledi. Sonra da serbest bıraktılar. Çıkışta sokakta müzik yapan gençlerin harika sesini duydum. Onlardan biri benim öğrencim solist ise öğrencimin ablasıydı. "Ayrılık" ı söylüyordu kadife sesiyle. Dinlerken ayaklı bir kelebek koşarak bacaklarıma sarıldı. Alara' ydı bu melek. Öyle mutlu oldum ki. Sonra annesi ve ablasıyla ayaküstü konuştuk. Alara "Öğretmenim sizi çok özledim. Göreve başayacak mısınız?" Diye sordu. Onlardan koparıldığımda bire gidiyorlardı. Şimdi üç oldular. Dörtte de mezun olacaklar. "Tabiki başlayacağım ama daha mahkemeye bile çıkarmadılar." dedim. "Ayrıca ülkede benimkinden çok büyük kötülükler oldu. Masum insanlar öldürüldü, işkence edildi, hapise atıldı" dedim. "Ve senin öğretmenin olarak bu durumu engellemek amacıyla hala öğretmenliğe devam ediyorum." dedim.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nasıl Yapmalı

KÖR TESTERE

İŞİMİ GERİ İSTİYORUM YAV!