KONSER İŞKENCESİ
Direnişler Meclisinden arkadaşlarım emekle bir dayanışma konseri hazırladılar. Konsere Çorlu Tren katliamında yakınlarını kaybeden aileler, Soma Maden katliamında ölen işçi aileleri, Harbiyeli öğrencilerin aileleri, Khk ile işleri gasp edilenler ve tüm halkımız davet edilmişti. Sanatçılar Grup Yorum, Orhan Aydın, ibrahim Karaca, Pelin Batu, Ekrem Ataer, Mehmet Esatoğlu'ydu.
Konseri sosyal medyada duyurmuş, olumlu tepkiler almıştık.Çok katılım olacaktı. Ancak hükümet hala halkına saldırmaktan vazgeçmemiş olduğundan daha emniyete bildirm bile yapmadan yasaklamış. Yasak kararını tebliğ etmek için Acun hocanın evine polis göndermişler. Bulamayınca telefonla aramışlar. Yasaya göre iki gün önceden emniyete bildirmek yeterli ama konsere kimse gelmesin diye yasağı önceden duyurmak istemişler. Acun Hocam Şisli Emniyeti ve Kaymakamı ile görüştü. Saçma bir gerekçeyle karşılaştı. "Suç işleme ihtimali" varmış. 103 insanı Gar katliamında öldüren ışitlilerin iki ton bomba malzemesi satın aldığını bilip suç ihtimali görmeyen emniyet ve bakanlık, konserimizde suç ihtimali bulmuş. Acun Hocam, Kaymakamın ve emniyet müdurünün aslında yetkisiz olduğunu, emrin daha üstlerden verildiğini anlayıp eli boş döndü.
Ben de gelişmeleri sosyal medyadan takip ettim. Emekle hazırlanmış bi konserin kolayca yasaklanması içime dokundu. Direnişler meclisindeki arkadaşlarla konsere gitmeyi planladık. Katılım çok olursa yasağın geri çekileceğini umuyorduk. Katılım az olursa ve içeri almazlarsa kapıda birkaç Türkü söylemeyi ve basın açıklaması yaparak ayrılmayı düşündük.
Konserden birkaç saat önce buluşup yapabileceklerimizi konuştuk. Salona gidecek sokmazlarsa Grup Yorum un "Emekçi Halayı" ile türkülere başlayıp bitince de basın açıklaması yapacaktık. Bi arkadaşımız salonun girişinde ve caddede sıralanan emirle suç işleyenleri görmüş. İki toma dört gözaltı aracı ve yüzlerce çevikle bizi bekliyorlarmış. Anlaşılan o ki sahte bir algı yaratımaya çalışıyorlardı. Örgüt operasyonu algısı.
Evet örgüttük. Dayanışma konseri düzenleme ve dinleme örgütü.
Elimiz ayağımız titreyerek başımıza kötü şeylerin getirileceğini tahmin ederek salona doğru yürüdük.
Etrafta tanımadığımız dik bakışlar farkettim. Nasıl olduysa gbt sorgulamasına takılmadan salonun bulunduğu pasaja gelebildik. Çevik polisleri caddenin birçok yerine yerleştirmişler. Akşam iş çıkışı saatine birde sivillerin karışmasıyla kaldırımlar zor yürünür hale gelmişti. Tam konser saatinde saat 18:00 de pasajın kapısına vardık. Avukat Yaprak Türkmen polislere kanunları anlatıyordu. Polisler ise ona avukat muamelesi yapmıyor gözaltına alma hazırlığı yapıyordu. Yasaya göre avukat gözaltına alınmaz, çantası aranmaz, avukatlık yaptığı için ceza verilmez.
Pasajın girişine yöneldik. Çevik emirle suç işleyenleri etrafımızı kalkanlarla sardılar. Sorduk. "Bizi hangi suçtan çeviriyosunuz." cevap yerine sert bakışlar aldık. Tekrar sorduk "Bize Uyarı yapmanız gerekiyor." Yine cevap vermediler. Kalkanlarıyla bizi sıkıştırdılar. Birer birer çekip gözaltı aracına işkenceyle götürmeye başladılar. İşkence sadece ceza evinde yapılmaz. İnsanları isteği dışında, tekme ve yumruk atarak, sürükleyerek, hakaret ederek, kalkanla vurarak götürmek de işkencedir.
Biz de bu durum karşısında "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek","İskence yapmak şerefsizliktir." sloganları attık. Bir oyunun içine çekilmeye çalışıldığımızı anlamıştık. Polisler bizim saldırgan görüntü vermemiz için ellerinden geleni yapıyor gibiydiler. Ama başaramadılar. Gayet sakindik ve konuşarak polisleri teşhir ediyorduk. Kızdık öfkelendik bağırdık ama polise en küçük bi siddet uygulamadık. Görüntüler de sosyal medyada yayınlanınca umdukları planı gerçekleştiremediler.
İşkenceyle gözaltı aracına bindirilme sırası bana geldiğinde "Çekin ellerinizi ben kendim yürürüm." dedim. O eller halkın polisinin elleri değil çünkü. Halkımızı sömürenlerin kanlı eli. Çevik amiri başıma öylebir bastırdıki hala ağrıyor. Öfkelendim bağırarak" Ben yirmı yıllık ilkokul öğretmeniyim. Bir sürü polis asker çocuğu yetiştirdim. Zaten yürüyorum ne diye başıma bastırıyosun! Saygısız!." Sonradan böyle söylediğime utandım. Çünkü hangi meslek diğerinden daha saygındır ki. Sanırım bize giydirilmeye çalışılan terörist kimliğini yırtmak için böyle söyledim.
Biz emirle suç işleyenler gibi fiziksel mücadelede değil, düşünsel alanda başarılıyız. Ve düşünsel alandan tüm gözaltı süresi boyunca ayrılmadık.
Gözaltı aracında 18 kişiydik. Hastaneye götürülürken Grup Yorum un emekçi Halayı ile türkülere başladık.
EMEKÇİ HALAYI
Gün doğmadan yollardayız
Döktüğümüz terdir bizim
İşimiz ekmeğimizdir
Ekmeğimiz kuru bizim
Çalışan biz alan sensin
Aşımızı çalan sensin
Doğru biziz yalan sensin
Dillerimiz ayrı bizim
Mala mülke doymayansın
Söz verip de tutmayansın
Hakkımızı vermeyensin
Yollarımız ayrı bizim
Eken biziz, biçen sensin
Kanımızı emen sensin
Kalleşçe vuruşan sensin
Silahımız ayrı bizim
Sabır taşı çatlayacak
Emekçiler çağlayacak
Patladı ha patlayacak
Öfkemiz vardır bizim
Halaylara durulacak
Zulüm çarkı kırılacak
Meydanlarda sorulacak
Hesabımız vardır bizim
Söz-Müzik: Grup Yorum
İşkenceyle engellenmeseydi iki saat sürecek konserimiz gözaltı aracında ve Vatan emniyeti nezaretinde dört gün sürdü. Aramızda Grup Yorum üyeleri de vardı. Hepimiz Grup Yorum olduk.
Hastane diye izbe bi yere getirdiler. Doktor odasına kadar terör şube polisleri sıralanmıştı. Teker teker götürdüler. Doktor ve sekreteri kadındı. Korkmuş görünüyorlardı. Doktor darp izi sordu. "Yok ama konsere giderken işkenceyle buraya getirilmek ruh sağlığımı bozdu" dedim. "Biz ona bakmıyoruz" dedi. Genellikle gözaltına alındığımda doktorlara böyle söylüyorum. Doktorların ve sağlık çalışanlarının hikayemizi anlatacak yakınları vardır. Zulmü her fırsatta anlatmak gerek. Çıkışta ters kelepçe yapıp Vatan Emniyete götürdüler. Gözaltı işlemleri yaparken avukatlarımız geldi. Halkın hukuk bürosunun ve Çağdaş hukukçular derneğinin avukatları her gün adliye ve karakol arasında mekik dokur gibi gidip geldiler. Hem sosyal medyada duyurdular hem savcılıkta dosyayı titizlikle takip ettiler. Emniyet suç bulamadığından dosyayı dört gün savcılığa vermemiş. Hatta savcılıkta dosya numarası bile açılmamıştı.
Dört gün gözaltı süresini duyunca moralimiz bozuldu. Bizi ikişerli hücrelere koydular. Acun ögretmeni tekli hücreye koymuşlar. Nezaret polisine nedenini sorduk. "Çok direndi de ondan" dedi. Evet çok direnenler cezalandırılır. Ama tüm hakları direnenler sayesinde elde ederiz. Çok direnenlerimizden biri de Batuhan' dı. Onu da avukat görüşüne götürme bahanesiyle başka bi hücreye götürdüler. Ama tuvalete çıkınca tekrar geldi ve Taylan' ın yanına koymak zorunda kaldılar.. Acun öğretmeni göremiyorduk ama sesini duyuyorduk. O çok direnmesini sürdürdü ve ertesi gün arkadaşlarının yanına geçirmek zorunda kaldılar. Bir gün işini de vermek zorunda kalacaklar. Acun' un kalbinde pil ve hergün alması gereken ilaçları var. Ilaçları önce vermek istemediler sonra imza ile veririz dediler. Acun hiçbiseyinize imza atmam dedi. Sonunda ilacını da verdiler.
Gözaltı boyunca açlık grevi yaptık. Su ve şekeri avukatlar getirdi. Onları da vermek istemediler ama sloganlarımızla nezareti inletince Sonunda verdiler. Hücre arkadaşım Grup Yorum Bateristi Ağdoğan dı. Onunla arkadaş olmaktan onur duydum. Diğer onaltı kişiyle de. Ağdoğan şiiri de güzel okuyor. Plastik şişelerden bateri bile yaptık. Ayakabı bağlarımızı aldıklarından bağcık deliklerini pet şişe kağıtlarıyla bağladık. Onsekiz çift ayakkabı böylece ayağımızdan düşmedi.
Hepimizin sesi güzelmiş. Türkülerimiz şiirlerimiz ve dostluğumuz çok iyiydi.
İkinci günden sonra bazen yarım saatte bir bazen saatte bir kapıları çaldık ve slogan attık.
"Keyfi gözaltına son"
"Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz."
"Direne direne kazanacağız"
Nezarethaneyi inlettik. Polisler tuvalet için geç geldiğinde, bayılan ve kanayan olduğunda hiç susmadık. Avukatlar seslerimizin en üst katlardan bile duyulduğunu söylediler. Kapılar sağlam değilmiş. Batuhan' ın kilidi iki defa kırıldı.
Ağdoğan' la yemek hayalleri kurduk. Dikili sardalyasını konuştuk. Çıkışta hayalimizi geŕcekleştirdik. Sardalya bulamadık ama hamsi pişirdik.Sağ yanımızdaki hücrelerde Batuhan, Taylan ve Yolcu Tiyatro dan Cenk, akademisyen Volkan, Yorum dan Ali ve Can bulunuyordu. Kadınlar göremediğimiz ama sesimizi duyabildiğimiz uzaklıktaki hücrelere koyulmuştu. Bize daha yakın hücredeki Cansu ve arkadaşı kadınlarla iletişimimizi sağladılar. diğer yanımızda Nuri, Metin ve Ziya abiler kalıyordu. Onlara da ilaçları imza karşılığinda vermek istediler. İmza atmıyoruz. Karakolda hiç bir evrağa imza atmıyoruz. Gözaltına alınırsanız karakolda ifade vermeyiniz ve imza atmayınız. Zira güvenmiyoruz. Ayrıca karakolda atılan imzaları üstünün yalanla doldurulduğuna dair örnekler var. Savcıya ifade vermek en uygunudur. İmza atmayınca ilaç krizi yaşandı sonunda aldılar. Nuri abinin tecrübelerini dinledik. Kendisinden çok şey ögrendim. Üçüncü gün savcılığa çıkmayı umud ederken parmak izi dayatması yaptılar. Avukat Yaprak Pamak izi almak için ortada bir suç aleti olması gerektiğini 2911 den parmak izi almaya gerek olmadığını söyledi. yoktu. Biz de vermek istemedik. Bunu bilerek terör şubeden cellat bakışlı polisleri getirdiler. Hücrelere girip teker teker karga tulumba götürüp zorla aldılar. Bizim hücreye geldiklerinde anahtarı deliğe soktular dönmedi. Deliğe şeker koymuştüm çünkü. Sonra anahtar döndü kapıyı ittirdiler kapı esnedi ama açılmadı. Çöp poşetleriyle üstten ve alttan bağlamıştım çünkü. Sonunda kestiler dört beş kişi girip önce beni çıkardılar. Ayağımdan havaya kaldırarak götürdüler. Kameraların olmadığı bi oda yere attılar. İşkence yapmaya hazır sekiz dokuz kişi vardı. Parmak izim sizde var tekrar almanıza gerek yok vermiycem dedim. İyi polis rolündeki kendince beni ikna atmeye çalışıyordu. Aslında o işkenceyi başlatma ve bitirme emrini verendi. Eğer vurmaya başlasalardı ne tepki vereceğimi bilmiyordum. Kimseyle kavga etmedim. Ailede şiddet görmedim. Verebileceğim tepkiden korktum. İyi görünümlü polis elimi tutarak alete bastırdı. Ama Ağdoğan' a çok işkence yapmışlar. Tekme tokat dalmışlar. Ara verip sormuşlar " Tamam mı şimdi verecek misin?" "Vermeyecem" diyince işkenceye devam etmişler.
Cansuyu getirdiklerinde ağladığını duydum. Bunu hiç unutamam. İz bırakmayacak yerlere vuruyorlar. Fakat Ağdoğanın boynunda ayakabı düğmesinin izi çıkmıştı. Dirseğinde de yara oldu. Çıkıştaki doktor polis gibi bişey olduğundan rapor yazmadı. Ağdoğan çıktıktan sonraki gün THİV e gidip rapor aldı. THİV istatistik de çıkarıyor. Gözaltına alınırken ve bırakılırken hatta nezaretteki günlerde hastaneye gitme hakkımız varsa başta devrimcilerin sonra da Thiv gibi stkların sayesindedir.
Dördüncü gün gözaltı süresinin dört gün daha artırılacağından endişeliydik. Ama saat 11 gibi kötü bakışlı emirle suç işleyenler gelip kelepçe takıp hastaneye götürdüler. Doktora girerken kelepçeyi çıkarıyor çıkarken takıyorlardı. Doktor muayenehaneye polis alıyormuş. İstanbul protokolüne göre alamaz. Bazı doktorların bundan haberi yok. Boynumun ağrıdığını söylediğimde yerinden kalkmadan "Önümde çömel de göster demez mi" saygısız. İskence izlerini yazmıyor liste yapmış ordan islem yapıyordu. Baktırmadan ayrıldım.
Çağlayan Adliyesinin nezaretine getirdiler. Girişte Bütün güvenlik şube polisleri kapıdaydı. Nuri abi etkili sesiyle "Güvenlik Şube Bunu Unutmayacaz!" dedi. Sessizlik oldu. Herkes etkilendi. Burada kadın arkadaşlarımızı ve birbirimizi görebildiğimiz iki hücrede tuttular. Biraz solmuş ve zayıflamıştık ama yüzümüz gülüyordu. Belki de tutuklanacaktık. Ama boyun eğmemenin mutluluğunu yaşadık. İki saat sonra polisler kelepçelerimizi açıp ikişer ikişer yukarıya çıkarmaya başladılar. Bir kadın polise sordum. "Serbest kalacaksınız." dedi. Ona "Polisin söylediğinin yüzde beşi doğrudur." dedim. En son Ağdoğanla ikimiz kaldık çıkınca çantalarımızı ve eşyalarımızı verdiklerinde serbest kalacağımızı anladık. Adliyenin içinde avukatlarımız ve arkadaşlarımız bizi bekliyordu. Ne imza nede yurdışı yasağı vardı. Savcı adli kontrol talebiyle hakime sevketmiş Hakim gerek görmeyip serbest bırakmış.
Kılçıksız Serbesttik.
Yorumlar