Güzel Yere Güzel Yoldan Gidilir
Bir Yer Güzelse, Yolu da Güzeldir
Şehrin gürültüsünden uzakta, bir derenin kıyısında saklı, küçük ve şirin bir köy hayal edin. Henüz modern dünyanın telaşı ulaşmamış, doğası bozulmamış ve insanlığın sıcaklığını yitirmemiş bir yer olsun burası. Şehirden bu köye doğru bir yolculuğa çıkalım zihnimizde. Şehirden uzaklaştıkça, trafiğin uğultusu yerini sessizliğe bırakır, beton binaların yerini yemyeşil ağaçlar alır. Yol boyunca derelerin huzur veren sesi, yabani hayvanların ürkek bakışları ve kuşların neşeli cıvıltıları eşlik eder bize. Nihayet, köyün kendine özgü mimarisiyle inşa edilmiş evleri belirir ufukta. Horozların ilk ışıklarla yankılanan sesi, çocukların kahkahaları, eşeğin içten anırması ve toprağın kokusuyla karışan tezek kokusu karşılar bizi. Güzel bir yoldan geçerek, güzelliği ruhumuza işleyen bir yere varmış oluruz. İşte, bu mutlu insanların diyarıdır.
Şimdi de tam tersini hayal edelim: Köyden şehire doğru bir yolculuk. Şehire yaklaştıkça, doğanın o büyüleyici güzelliği yavaş yavaş kaybolur. Yerini gri beton yığınları, bitmek bilmeyen trafik ve telaşlı, mutsuz yüzler alır. Bu yolculuk, bizi güzellikten uzaklaştırır, içimizi karartır. Kötü bir yoldan geçerek, sonunda ruhumuzu daraltan bir yere ulaşırız.
Aslında, yollara bakarak varılacak yer hakkında bir fikir sahibi olmak mümkündür. Denilebilir ki, "Bir yerin yolu bakımsız ve kötüyse, orası da muhtemelen iç karartıcıdır. Ama yolu güzelliklerle çevriliyse, varılacak yer de huzur ve mutluluk vadedebilir."
Oysa hayatımız boyunca bize hep farklı bir şey söylediler: Kötü ve zorlu yollardan geçerek iyi yerlere varacağımızı...
Öğretmenler öğrencilere, "Çok çalışın! Bu süreç stresli, keyifsiz ve zorlu olabilir ama sonunda saygın bir meslek sahibi olacaksınız," dediler.
Patronlar işçilere, "Var gücünüzle çalışın! Bu yol tehlikeli, yorucu ve stresli olabilir ama sonunda geçiminizi sağlayacak ve emekli olacaksınız," dediler.
Din adamları, "Sıkıca ibadet edin, zorluklara katlanın, sonuçta cennete ulaşacaksınız," vaaz ettiler.
Hatta dolandırıcılar bile, paramızı isterken bizi daha çok kazanacağımız kötü yollara davet ettiler.
Hayatımız boyunca zorlu, stresli ve tehlikeli yollara sürüldük durduk. Peki, gerçekten iyi yerlere varabildik mi? Varsa bile, o güzelliklerin sefasını doyasıya sürebildik mi? Kimimiz sağlığını yitirdi bu yollarda, kimimiz iş cinayetlerinde can verdi. Sağ kalanlarımız ise çoğu zaman mutsuz bir hayat sürdü.
Oysa çocuklarımızı her anı değerli kılarak, mutlu bir şekilde büyütebilirdik. İşçilere insanca yaşayacakları bir ücret ve güvenli çalışma koşulları sağlayabilirdik. En temel hakları güvence altına alıp insanları sporla, sanatla, edebiyatla ve bilimle buluşturabilirdik. Her şeyi neşeyle ve keyifle yapabilirdik aslında. Bu yüzden gençlere naçizane bir öğüdüm var:
"Size kötü yolları gösterip iyi yerlere varacağınızı söyleyenlere inanmayın.
Yorumlar